Kelime ve lisan bir toplumun en temel mayasıdır. Geçmiş, gelecek
ve anı birbiriyle bağlayan ve bütünleyen en önemli unsurdur. Kelimeler
toplum içinde doğar, büyür ve geçirdiği bütün zamanlardan
aldığı mahsus manalarla şuur oluşmasına, şahıs ve toplumun,
müdrik olarak mütefekkir kelamlarla temayüz edip karakterinin
şekillenmesine katkı sağlarlar. Kadim kelimelerle mücehhez olmayan
kimseler, gelecek inşası ve şuurundan da bahsedemezler.
Deyimler de böyledir. Bize mahsustur. Bizimle beraber, kültürümüzün
kodlarıyla şekillenip hikâyeler biriktirerek günümüze manalar
taşımaktadır.
Mesela bizde yağmur İngiliz dilinde olduğu şekliyle “kedi köpek
gibi” yağmaz. Bizde “bardaktan boşanırcasına” yağar. Bundan
dolayıdır ki, bizim sevgimiz, arzumuz sırılsıklamdır. Duruşumuz
baştan ayağadır. Bizde “fasulyeler dökülmez”, bizde “bakla ağızdan
çıkar”. Bizde “kazın ayağı öyle değil”dir. Bizde “lafla peynir
gemisi yürümez”.
Hâsılı her millet kendi kültüründen beslenir/beslenmelidir. Eğer
kendini bilmezse bir insan, artık o oralı değildir/olmamaya başlar.
Bundan dolayıdır ki hepimiz için kelimelerimize, deyimlerimize,
atasözlerimize, lisanımıza sahip çıkmak gerekmektedir.
Biz de bundan bahisle hem Osmanlı Türkçesi hem de Latin harfli
olarak yaptık ki bir taşla birkaç kuş vuralım dedik.
Atı alan Üsküdar’ı geçmeden kendi kültürümüzle mücehhez hale
gelip, kadim kültür ve hayat köklerimizden aldığımız ilhamla nice
güzellikleri ortaya koymak hepimizin üzerine vecibedir/vazifemizdir.
Geçmişi olmayanın geleceği olmaz!