Ben şimdi düşünüyorum. Yirmi sekiz senedir vilâyet vilâyet,
kasaba kasaba dolaştırılıyorum. Mahkemeden mahkemeye
sürükleniyorum. Bana bu zalimane işkenceleri yapanların bana
atfettikleri suç nedir? Dini siyasete âlet yapmak mı? Fakat bunu
niçin tahakkuk ettiremiyorlar? Çünkü hakikatte böyle bir şey yoktur.
Bir mahkeme aylarca, senelerce suç bulup da beni mahkûm
etmeye uğraşıyor. O bırakıyor, diğer bir mahkeme aynı meseleden
dolayı beni tekrar muhakeme altına alıyor. Bir müddet de o uğraşıyor,
beni tazyik ediyor, türlü türlü işkencelere maruz kılıyor. O
da netice elde edemiyor, bırakıyor. Bu defa bir üçüncüsü yakama
yapışıyor. Böylece musibetten musibete, felâketten felâkete sürüklenip
gidiyorum.
Yirmi sekiz sene ömrüm böyle geçti. Bana isnat ettikleri suçun
aslı ve esası olmadığını nihayet kendileri de anladılar. Mademki
hakikat nuru, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor; bir
Said değil, bin Said, feda olsun. Yirmi sekiz sene çektiğim eza ve
cefalar ve maruz kaldığım işkenceler ve katlandığım musibetler
hep helâl olsun. Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara,
hakaret edenlere, türlü türlü ithamlarla mahkûm etmek
isteyenlere, zindanlarda bana yer hazırlayanlara, hepsine hakkımı
helâl ettim. Âdil kadere de derim ki:
Ben senin bu şefkatli tokatlarına müstahak idim. Yoksa herkes
gibi gayet meşru ve zararsız olan bir yol tutarak şahsımı düşünseydim
maddî-manevî füyûzât hislerimi feda etmeseydim iman hizmetinde
bu büyük manevî kuvveti kaybedecektim.
Ben maddî ve manevî her şeyimi feda ettim, her musibete
katlandım, her işkenceye sabrettim. Bu sayede iman hakikatleri
her tarafa yayıldı. Bu sayede nur irfan mektebinin yüz binlerce,
belki de milyonlarca talebeleri yetişti. Artık bu yolda, iman hizmetinde
onlar devam edeceklerdir. Ve benim maddî ve manevi her
şeyden feragat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız
Allah rızası için çalışacaklardır. Benimle beraber çok talebelerim
de türlü türlü musibetlere, eza ve cefalara maruz kaldılar, ağır imtihanlar
geçirdiler.
Benim gibi onlar da bütün haksızlıklara ve haksız hareket
edenlere karşı bütün haklarını helâl etmelerini isterim. Çünkü onlar
bilmeyerek Kader-i İlâhînin sırlarına, derin tecellilerine akıl erdiremeyerek
bizim davamıza, hakikat-i imaniyenin inkişafına hizmet
ettiler. Bizim vazifemiz onlar için yalnız hidayet temennisinden
ibarettir. Bize eza ve cefa edenlere karşı hiçbir talebemin kalbinde
zerre kadar intikam emeli beslememesini ve onlara mukabil Risale-
i Nur’a sadakat ve sebatla çalışmalarını tavsiye ederim. Ben
çok hastayım. Ne yazmaya, ne söylemeye takatim kalmadı. Belki
de bunlar son sözlerim olur. Medresetü’z-Zehra’nın Risale-i Nur
talebeleri bu vasiyetimi unutmasınlar…