Kıymetli kardeşim!
Peygamberimiz döneminden, Osmanlının son dönemine gelinceye
kadar Müslüman toplumlarda tesettür konusunda hiçbir problem
yaşanmamıştır. İslâm coğrafyasındaki bütün Müslümanlar
tesettürü benimsemiş ve uygulamıştır. Fakat batı medeniyetinin
tesirine girdiğimiz günlerden itibaren tesettür tartışılmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet döneminde ise devlet tesettürün aleyhinde
bulunmuş, devlet kurumlarında çalışan bütün kadınların başlarını
açmasını mecburi hale getirmiştir. 1960’lı yıllardan sonra başörtülü
genç kızların tesettürlü olarak üniversitelerde okumak istemesinden
sonra, tesettür bütün Türkiye’yi meşgul eden en önemli
toplumsal bir meseleye dönüştü. Konuyla ilgili konferanslar oldu,
makaleler, kitaplar yazıldı, televizyon programları yapıldı. “Başörtüsü
sorunu” uzun zaman Türkiye gündemini meşgul etti.
Nihayet devletin 2007 yılında üniversitede okuyan kızların başlarını
kapatarak okumaları için gerekli kanuni düzenlemeleri yapmasıyla
problem çözüldü. Arkasından 2013 yılında da kamu personeli
olan hanımlara başörtüsü serbestliği getirildi.
Böylece başörtüsü sorunu bitti.
Aslında “başörtüsü sorunu bitti” diyorsak da bitmedi. Veya “Başörtüsü
sorunu bitti tesettür sorunu başladı” dememiz daha doğru
olur. Çünkü tesettür yalnızca başı örtmekten ibaret değildir.
Kadının bütün vücudunu şeffaf ve dar olmayan bir elbiseyle örtmesidir.
Maalesef son zamanlarda başlarını örten hanımların çok
dar elbiseler, pantolonlar giymesi tesettür konusunun tam manasıyla
anlaşılmamış olduğunu göstermektedir.
Bu kitapta tesettürün hakiki şekli yanında, tesettürün hikmetleri,
ehemmiyeti ile ilgili konuları da ele alarak hem başı açık olanların,
hem de başını kapatmakla beraber tesettüre hakkıyla riayet
etmeyenlerin istifade edeceği konular üzerinde durduk. İnşallah
hanım kardeşlerimize faydalı olur.
Yanlış anlaşılmasın! Hür, demokratik, laik bir ülkede yaşıyoruz.
Neticesine razı olmak şartıyla; dileyen dinsiz olur, dileyen dindar.
Bayanlardan da dileyen başını açar, dileyen kapatır. Dileyen şort
giyer, dileyen pantolon giyer, dileyen de çarşafa bürünür. Şahsi
hayatında kimse kimseye karışamaz. Nitekim Kur’ân’da “Dinde
zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır.
O halde kim tâğutu (Allah’dan başka tapınılan şeyleri) reddedip
Allah’a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır.”1 buyrulmuştur.
Bununla beraber bir Müslüman olarak, diğer Müslümanlara veya
İslâm’ın hükümlerini merak edenlere İslâmî konuları anlatmakla
mükellefiz. Cenab-ı Hak, dini konuları bildiği halde saklayanlar
hakkında şöyle buyurmuştur: “İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta
insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem
Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder.”2 Peygamberimiz de
“Kim bildiği halde ilmini gizlerse kıyamet gününde ona ateşten bir
yular takılır”3 buyurmuştur.
Bu sebeple İslâm’daki tesettür konusunu âyet ve hadislere,
âlimlerin tefsirine göre eğip, bükmeden ele almaya çalıştık. Fakat
tesettürün fıkıh ilmindeki hükümleri üzerinde değil, başı açık bir
kadının niçin başını örtmesi gerektiği ve baş örtmenin hikmetleri
ile ilgili konular üzerinde durduk. Elbette anlattıklarımızı dileyen
kabul eder, dileyen etmez. Bu muhataba kalmış bir şeydir.
1. Bakara, 256.
2. Bakara, 259.
3. Kenzu’l-Ummal, 10/217, hn: 29149.